6 Nisan 2009 Pazartesi

NEW MOON





















Twilightin devamı olan new moon Kasımda gösterime giriyormuş çooook mutlu oldum.Fragmanını izlediğimde gerçekten çok sevindim ilk filmden çok daha heyecanlı görünüyor.Kasıma kadar nasıl bekliycem bilmiyorum.Kitaplarıyla kendimi avutuyorum 3üncü kitabını bitirdim.4üncü sü için de gün sayıyorum sanırım 10 nisanda çıkıyor=))) ilk filmi izledikten sonra kitabını okumak çok daha güzel oldu çünkü okurken hep kafamda karakterlerin resmi oldu.Kesinlikle tavsiye ediyorum hem filmini hem kitaplarını...

30 Mart 2009 Pazartesi

Krizi bu iki inek çıkarmışş!!

Dünyayı kasıp kavuran global kriz neden çıktı? Bu soruya uzmanlarca pek çok cevap verildi.
Ufuk KORCAN / VATAN




ABD’de 2007 yılında patlak veren kriz dalga dalga tüm dünyayı sardı. Mortgage, CDS, kaldıraçlı ürünler, toksit varlıklar, paketler, kurtarma planı gibi belki de ilk defa adını duyduğumuz birçok yeni kelime girdi hayatımıza. “Kriz neden çıktı” sorusuna birçok yanıt verildi. Ama yanıtların birçoğu krizin kendisi kadar karmaşıktı. Businessinsider.com’da yer alan bir yazı krizin nasıl bu noktaya geldiğini basit bir dille açıklıyor. İşte krizin bu noktaya gelmesine neden olan ineklerin öyküsü:


İşler başta iyi gidiyordu. ABD’nin Texas eyaletinde yaşayan George adında bir çiftçi vardır. Küçük bir evi ve iki de ineği vardır George’un. Bir gün John adında bir başka çiftçi George’a der ki


İki ineğinden birini bana ödünç verir misin? Onu 100 dolara satacağım. Sana 10 dolar da teminat vereyim. İneği satınca da geri kalanını öderim.”


George, bir ineğini John’a verir ve 10 doları alır. “Bu inek işi iyi gidiyor. Kendime bir inek daha alayım” diye düşünür George. Yan komşusuna gider ve 100 dolara ineklerinden birini almak istediğini söyler. Komşusu kabul eder. George, John’dan aldığı 10 doları verir ve geri kalan 90 dolar için de bankadan kredi çeker. Gurur duyar kendisiyle George. Şu anda iki ineği vardır, bir de John’a ödünç verdiği bir başka ineği. Yani 300 dolar varlığı 100 dolar da borcu bulunmaktadır George’un. Ama bir anda ülkede yaşayanların üçte ikisi vejeteryan olmaya karar verir. İnek fiyatları 100 dolardan 70 dolara iner. George için hâlâ durum çok vahim değildir. Çünkü elinde toplam değeri 140 dolar eden iki inek vardır. Bir de John’a ödünç verdiği diğer bir inek. George şöyle düşünür:


“Elimdeki ineklerin değeri yaklaşık 200 dolar. Borcum ise hâlâ 100 dolar. Çok sıkışırsam inekleri satarım, borcumun tamamını rahatlıkla kapatırım.”


George inekleri satma konusunda pek istekli değildir. Çünkü hayvan piyasasında fiyatlar sürekli değişmektedir. Ayrıca elbet bir gün birileri yeniden et yemek isteyecektir. Son telefon Merkez’e Ama birilerinin et yemeye başlaması bir yana ülkenin geri kalanı da “biz de vejeteryan olacağız” der.


George için işler hiç de iyi gitmemeye başlar. Kimse et yememektedir. Köpek maması yapmak isteyenler George’un ineklerine talip olurlar ve inek başına 2 dolar önerirler. Fiyatların gerilemesinin ardından John, 2 dolara bir inek alır.


George’a gider ve der ki: “Senden aldığım ineği geri veriyorum. Sana verdiğim 10 doları geri verir misin?”


George, “Elimde 3 inek var ve toplam değeri sadece 6 dolar” diye hesap yaparken telefon çalar: “Bankadan arıyorum. 90 dolar olan borcunuzu kapatmanız gerekiyor.” Bu noktadan sonra yapacak bir şeyi kalmayan George, Merkez Bankası’nı arar ve yardım ister.



Çok hoşuma gitti =D

Hapşırdıktan sonra birbirlerine 'çok yaşa' diye dilekte bulunan Türkleri uzun zaman izleyen (Türkiyede yaşayan)bir Amerikalı bir gün dayanamayıp sormuş:

"Neden biriniz hapşırıp 'Bless you' (çok yaşa) dendiğinde*
_"Send a girl"_* diyip duruyorsunuz? "






11 Mart 2009 Çarşamba

Bir gün yolunuz düşerse =)

En iğrenç temalı restaurant
Modern Toilet Restaurant Asya’da bir zincir restoran ancak sıradışı... Restoranın tipik Asya mutfağına dair yemekler sunuyor ancak; küçük klozetler, küvetler ve lavabolarda. Zaten restoranın kendisi bir halk banyosuna benziyor, saldalyeler klozetten, masalar küvetten. Merak etmeyin herşer gayet temiz ancak yine de atmosfer çok da iştah açıcı değil. Rengarenk ve çılgın havasıyla burası yine de bir ziyarete değer.


Çok lezzetli de olsa ben yiyemezdim heralde =DD iğrenççç

















6 Mart 2009 Cuma

Kesik baş cinayeti!!


Polisin, vahşice katledilen liseli Münevver’in ölümünde bir numaralı zanlı olan, ünlü bir işadamının yeğeni C. G.’nin evinde fosfor ışık yayan bir cihazla arama yaptığı ve silinmiş kan lekelerine ulaştığı belirtildi
Etiler’de çöp konteynerinde cesedi bulunan Münevver Karabulut (18) cinayetinin bir numaralı zanlısı, ünlü bir işadamanın yeğeni olan C. G. (18) aranıyor. Polis, yurtdışına çıkma ihtimali bulunan G. konusunda havalimanları ile gümrük kapılarını uyardı. Polisin G. ailesinin evinde çıplak gözle delil bulamadığı, “alternatif ışık” yöntemiyle halı, yorgan ve bazı kıyafetlerde silinmiş kan lekelerine ulaştığı belirtildi.Görüntülenmiş! Etiler’de bir çöp konteynerinde başı gitar kılıfı, gövdesi ise bavul içinde bulunan Münevver Karabulut’un öldürülmesiyle ilgili soruşturma devam ediyor. G. ailesinin Bahçeşehir’deki evinde çıplak gözle yapılan araştırmada ipucuna rastlayamayan ekipler, bu kez “alternatif ışık” dedikleri yöntemi kullandı. Evin içini karartan polis, fosfor ışık yayan bir cihazla arama yaptı. Detaylı araştırmada halı, yorgan ve bazı kıyafetler üzerinde silinmiş kan lekelerine rastlandı. İz bulunan eşyalar, incelenmek üzere kriminal laboratuvara götürüldü.Baba A. G. ve anne A. G. de “olaydan haberleri olduğu halde polisi bilgilendirmemek, bilgi saklamak ve delil karartmak” suçlamasıyla gözaltına alındı. Asayiş Şube Müdürlüğü’nde sorgulanan G. ailesine C’nin saklanabileceği yerler soruldu. Sağlıklı cevap alamayan emniyet yetkilileri, yurtdışına kaçırılmış olabileceğini düşündükleri şüpheli konusunda sınır kapıları ve havalimanlarını uyardı.Olayla ilgili 5’i kadın, 17 kişinin ifadesine başvuran polis, şüpheli ve Karabulut’a ait bilgisayar ve telefon kayıtlarını da incelemeye aldı. Bu kapsamda bazı kamera kayıtları da araştırılmaya başlandı. Olay yerini gören güvenlik kamera görüntülerinde görünen iki kişiden birinin C. G. olduğu öğrenildi. G.’nin saklandığı yeri tespit etmek için telefon edebileceği kişilerin telefonları da teknik takibe alındı.
Doğum günü için yer kiralamışlarKarabulut’un sınıf arkadaşları, Münevver ile C.’nin bir yıldır arkadaş olduklarını, ikilinin olay günü saat 14.00’te okul çıkışında buluşup Etiler’e gittiklerini söyledi. C’nin Münevver’in doğum günü olan 7 Mart Cumartesi günü için kiraladığı yeri gösterip sürpriz yapmak istediği belirtildi. Ayrıca Karabulut’a arkadaşlık teklif eden ikinci bir kişinin daha olduğu iddia edildi. Cinayetin de bu ikinci kişi yüzünden işlenmiş olabileceği öne sürüldü.
Facebook’ta ‘linç’ grubu Münevver’in arkadaşları Facebook adlı internet sitesinde “Münevver katilini linç etmek isteyenler” grubu kurdu. Sitede katil zanlısı C. G.’nin fotoğrafı da yer aldı. G.’nin fotoğrafının altına ise hakaret içerikli yorumlar yapıldığı görüldü. Bir fotoğrafında photoshop programıyla meleğe dönüştürülen Karabulut’la ilgili sitede yer alan yazının bir bölümü ise şöyle: “Seni bizden, ailenden ayıran adı bile olmayan yaratıkları kınıyor ve önce Allah’a sonra Türk polisine havale ediyoruz. Biliyoruz hiçbir suç cezasız kalmayacak. Hem melekler ölmezmiş sen de ölmedin ki.”



Ben anlamıyorum nasıl bir vahşettir bu.İnsan bir başkasına bunu nasıl yapar ya her ne olursa olsun aralarında ne geçmiş olursa olsun.İnsan olan bir kediye bile zarar verse içi sızlar bu nasıl bir ruh halidir ki bu kadarını yapabiliosun.Söylenicek hiç bir söz yazı bulamıyorum.iddiaların en ilgincide cinayet zanlısı olarak aranan Cem G’nin, genç kızı olaydan birkaç gün önce “Sevgililer Günü Katliamı” adlı filmi izlemeye götürmesi olmuş.Acaba filmler mi insanalara ilham oluyor? insanların yaptıklar mı filmlere ilham oluyor? Toplumumuzda ciddi bir piskopatlık sorunu var sanırım kimseye güven kalmadı insana en yakın bildiği evlenmeyi düşündüğü insan bile bunu yapıyorsa ciddi şekilde bir sorun var hemde.Üstelik son zamanlarda bu tip olaylar çok arttı.umarım suçlular en kısa zamanda bulunur ve ağır şekilde cezalandırılır.
Ailesıne Allah sabır versın,ne denılebılır kı,gercekten çok zor...

26 Şubat 2009 Perşembe

DOĞRU AÇIYI YAKALAMA =) SÜPER
















Detayla boğuşurken özü kaçırmayalım=)

Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir.Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar .
Juan: ''Yalnızca kum'', diye yanıt verince
polis: - Aç bakalım çantaları, der.
Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka birşey bulamaz çantada !Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her türlü tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka birşey yoktur !
Polis, çantalarını Juan''a geri verir ve sınırdan geçmesine izin verir.
Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir.
Polis Juan''ı gene durdurur, didik didik arar, birşey bulamaz ve Juan''ı serbest bırakmak zorunda kalır.
Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder !
Bir gün emekli polis Meksika''da bir barda otururken Juan''ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır;
-Senin yıllardır birşeyler kaçırdığından eminim.Çıldıracağım Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağına emin olabilirsin.
Juan gülümseyerek yanıtlar:
''Motosiklet''

DETAYLA BOĞUŞURKEN ÖZÜ KAÇIRMAYALIM :)

16 Şubat 2009 Pazartesi

Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi













Film, seksenli yaşlarında doğup, geriye doğru yaşlanan bir adamın hayatını konu alıyor. Benjamin Button hepimiz gibi zamanı durduramayan bir adamdır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1918’de, New Orleans’tan başlayıp 21. yüzyıla uzanan serüveniyle, onun hikayesi herhangi birininkinden daha sıradışı bir hayatı içerir.



Film bence kesinlikle izlenmeye değer.Değişik bir konusu var.Önceki bloglarımdan birinde yaşama tersinden başlamak diye birşey koymuştum tam da onu anlatıyor film.Adam 80 yaşında doğuyor ama ruhu çocuk.10 yaşında bir kıza aşık oluyor çünkü onun da görüntüsü yaşlı olsa da daha çocuk.Brad pitt hem yaşlı hem genç gerçekten mükemmeldi.Adım adım gençleşmesini izlemek çok güzeldi ama en sonunda küçük bir çocukken artık bazı şeyleri hatırlayamaması aklının gidip gelmesi ve bir bebek olarak yaşamının son bulması çok duygusaldı.

8 Şubat 2009 Pazar

Amerikalı yeni arkadaşım Catherine

Bizim şirketin oraya yemek yemeye giden boğaziçinde okuyan amerikalı bir arkadaşımız varmış=) babamda illa ben seni kızımla tanıştırıyım ingilizce sohbet edersiniz vs diye bu sabah erkenden beni aldı arnavutköye götürdü.Catherine le tanıştık 23 yaşında çok tatlı çok iyi bir kız 7 aydır Türkiyedeymiş.Benden daha çok gezmiş ülkeyi Konya Erzurum Antalya izmir vs.Birlikte kahvaltı yaptık ordan alışverişe gittik =) sonra bizim eve getirdim şuan içerde kardeşim ve annemle uno oynuyor =D bende iki dakka nete giricem diye kaçtım yanlarından.Birazdan yemeğe gidicez yine.hehehe ingilizce konuşabildiğim bi arkadaşım oldu çok sevindim.Bundan sonra her pazar birlikteyiz.Üstelik anlaşmak hepsinden daha da güzel ben gerçekten iyi konuşuyormuşum=P

6 Şubat 2009 Cuma

Uludağda virüs

Bu sene de eksik kalmayarak kayağa gitmeye karar verdik kızlarla.Dün akşam ohh bee sonunda evimdeyim diyerek döndüm. 5 günü geride bıraktık ama neler geldi başımıza neler.zaten daha rezervasyonu yaptırıken bir sürü aksilik olmuştu o zamandan belliymiş demekki.neyse ilk 2 günümüz gerçekten çok güzel geçti ayrılmaz 3 lü dağdaydı =P dicle derya ceren.ve yine her türlü muzurlukları yaptık düştük kalktık dicleye kaymayı öğrettik deryayla büyük bi sabırla=p diclenin pistin başından aşağa kadar kendini bırakması çitlere girmesi.Teleski sırasında herkese yol verip geride kalması =D hocayı çıldırtması derken baya bi eğlenceli geçti.Her neyse dağda bi virüs mü ne varmış özellikle çocukları vuruyormuş geçen hafta dağdan gelenler paso hasta şikayetçi.ee bizde artık yer ayırttırmışız falan çok ta istiyoruz gitmek vazgeçermiyiz! bize bişey olmaz deyip gittik tabi.Pazar günü gitmiştik çarşambaya kadar bişeyim yoktu.Çarşamba sabahı bir uyandım kafam kalkmıyor midem bulanıyor karnım ağrıyor başım dönüyor ne ararsanız var.Hemen annemle kardeşimin odasına gittim kardeşimde aynı şekilde.Bütün gün ayıptır sölemesi kustum odadan dışarı adım atamadım otelin dandik doktoru geldi iğne yedim bide üstüne.mide bulantısından ölüyordum.adam anlattı işte 4 otelde başlamış bu viral enfeksiyonmu ne.biz ilk otelin sularından yada yemeklerinden olabilceğini düşündük çünkü sular sarı akıoyordu resmen.Buarada kaldığımız otel de kartanesi güya dağdaki en iyi otellerden biri .ilk defa gittik ama bir daha asla gitmem.ya 5 gün boyunca bir tane müzik bir tane eğlence mi olmaz otelde ya.herkesin tek yaptığı şey lobide oturup kahve içmek ya da oyun odasında okey kağıt.Otelin şömine odasına çıkıyoruz bırakın şöminenin yanmasını ışıkları bile yanmıyor odanın.Sanırım otel el değiştirmiş Bursalı bir iş adamı almış ve onun eşiyle kızı işletiyormuş daha doğrusu işletemiyormuş.insanlar akın akın otele geliyor biz dönerken grup halinde otobusler gelmeye devam ediyordu herkes habersiz geliyor hem virüsten hem otelin iğrençliğinden habersiz.bizde gitmeye yakın lavaboya gittik yeni gelenler bir heves üstlerini değiştiriyor hemen kaymak için.direk anlattık böle böle dikkat edin kendinize diye.neyse benim son 2 günüm odada geçti kızlar gelip gitti süreki odaya.2 gün boyunca doktorun ''menüsünü'' yedim.haşlanmış patates, tuzsuz yağsız makarna yoğurt,muz ve soda.hele muz önümüzde ki 2 yemeyi bırak görmek bile istemiyorum.Son gece artık ateşten kıvrandım sabaha daha iyiydim.Dönerken otobuste önüzümdeki 2 kız da aynıydı benle onlara serum da takılmış.Ben istemedim çünkü bayılıorum
=( damar bulamıyorlar kırk saat iğne kolumda sonunda bayılıyorum.yani en azından bugune kadar bu hep bole oldu.Damarlarım çok inceymiş.
sonuç olarak uludağda bir virüs var ve nedenini bulamıyorlar.Geçen hafta perşembeye kadar tam sayısını bilmiyorum ama 25 çocuk etkilenmiş.bu hafta ondan da fazla oldu sanırım çünkü konuşmalardan belliydi.Doktor parasını ödemem hem çocuğumu hasta ettiniz hemde para istiyorsunuz diye resepsiyonda bağıranlar.Restorantta önümüzden geçerken kusan çocuklar.Doktor sürekli bi odadan bi odaya gidiyor.Bide koca yerde bir tane doktor var her otele o bakıyormuş.Sadece bir otele acıbadem bakıyormuş.Geçen hafta bitti sanmışlar ama devam ediyor gördüğümüz gibi.Benimde bünyem zayıfmış heralde direk beni buldu 6 kişiydik grupta.Daha da kötüsü uludağ dışına da çıkmış virüs.Sağlık bakanlığının bölgeyi karantinaya alması gerekiyordu bence en başında.Oteller hiç bi şekilde kabul etmiyor otelden kaynaklanmıyor diye doğal olarak.bakalım nolucak inşallah daha da büyümez bu durum ama giden sağlam dönemiyor bu sene! neyse ki ben iyileştim=) bugün iyiyim
..

27 Ocak 2009 Salı

Alacakaranlık Twilight










On yedi yaşındaki Isabella Swan babası Charlie ile birlikte yaşamak üzere küçük bir kasaba olan Forks, Washington’a taşınır. Burada yüz sekiz yaşında bir vampir olup, on yedi yaşında görünen gizemli sınıf arkadaşı Edward Cullen ile tanışır. Edward’ın ilk başlarda romantizmden uzak durmaya çalışmasına rağmen sonrasında birbirlerine aşık olurlar. Üç göçebe vampir James, Victoria ve Laurent geldiğinde Bella’nın hayatı tehlikeye girer ve Edward’ın ailesi Alice, Carlisle, Esme, Jasper, Emmett ve Rosalie onun hayatını çok geç olmadan kurtarmak için uğraşırlar.



Ben filmin kitaptan uyarlanmış olduğunu bilmiyordum bunu öğrendiğime çok sevindim çünkü devamını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.stephenie meyer ın bu 4 kitabı new york times bestseller number 1 yani dünyanın en çok okunan kitaplarından biriymiş şimdi serinin 5. kitabı çıkacakmış midnight sun .stephenie meyer kitabı yazmaya başlamış ama Türkiye ye daha 3. kitabı gelmiş.

1. kitap = twilight (alacakaranlık) 2. kitap = new moon ( yeni ay ) 3. kitap = eclipse ( tutulma )
4. kitap = breaking dawn ( şafak vakti) - 5. kitap = midnight sun ( gece yarısı güneşi )

Bugüne kadar bir çok vampir filmi izledim ama bu film bence en mükemmeliydi.Filmin bitmesini istemedim ve kesin bir daha izliycem.Hele bir baseball sahnesi vardı ki kesinlikle izlemeye değer=)





21 Ocak 2009 Çarşamba

KADINDIR DiKKAT!!!!

Bir kadınla bir adam ayri ayri arabalarinda giderlerken Çarpisirlar. ikisinin de arabasi mahvolur ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur.Arabalarindan sürünerek çikarlar ve kadin adama bakip:' Çok ilginç! Sen erkeksin ben de kadın.Arabalarimiz mahvoldu ama ikimizde hiçbir sey olmadi.Bu belki de tanisip,dost olup,hayatimizin sonuna kadar huzur içinde birlikte yasamamiz için bir isarettir' der.Müthis heyecanlanan adam:'Evet, galiba haklisin' diye cevap verir. KADIN saskinlikla 'Bak, arabam hurdaya döndü ama bir sise sarap sapasaglam.Bu kesin bir işaret. Bu sarabi içip sansimizi kutlamaliyiz' DERKEN, sarap sisesini adama uzatir. Adam siseyi alir, açar ve yarisini içip kadina Verir. Kadın hemen şişenin mantarini kapatip adama geri uzatir.Bunun üstüne adam sorar:'Sen içmeyecek misin ?'!
kadin cevap verir:'Hayir, ben polisi bekleyecegim!'

19 Ocak 2009 Pazartesi

Bugün akşam kardeşim eve geldiğinde çok üzgündü.Nolduğunu sordum saçım uzun olduğu için öğretmenim kızdı bide ingilizce de sınıfları değiştiği için hocanın panoya astığı listeyi görmemiş son ders değiştiği için haberi olmamış.bu yüzden uyarı kartı almış.Abla ben bida o okula gitmiycem dedi.Kolay kolay demez böyle bir şey çok üzülmüş belli ki.Zaten hocaya merak etmeyin 2.dönem beni göremiyceksiniz demiş.Hocası da verdiği kartı geri almış.Tabi bu tuzu biberi oldu uzun zamandır şikayetçi okulundan.Kıyamam ya ortaokula gidiyor ama hala evimizin bebeği =) zaten benim gibi ufak tefek bişi.Annem bir süredir okulunu değiştirmeyi düşünüyor şuan bilfende okuyor ama hiç memnun değiliz çocukların çok üstüne gidiliyor.Sbs yle uğraşıyorlar bide o çıktı şimdi.1 hafta kötü net çıkarsa hemen ev aranıyor böyle giderse sınavda başarılı olamaz vs klasik şeyler cem çok akıllı bir çocuk ama çalışmayı sevmiyor diye(gayette çalışıyor) ama ne hikmetse Türkiye çapında yapılan sınavlarda netleri gayet iyi.Bilfende kötü çıkıyor nedenini bizde anlamış değiliz.İlkokul 3 ten beri bilfende okuyor bir terslik varsa biraz da okulun sorunu heralde bu çocuk senelerdir bu okulda temelini de sizden almış halen de almaya devam ediyor.tabiki iş sadece okulda bitmiyor ama cem de çalışıyor bunu biliyorum.Eskiden küçük bir okuldu şimdi çok büyüdü ve hiç bir şekilde taviz vermiyorlar biraz burunları büyüdü sanırım.ee onlar da haklı insanlar çocuklarını bilfene vermek için sıraya giriyor.artık okuldan çok ticarethane oldu gibi birşey.Gittikçe büyüyen okulların kaçınılmaz sonu bu galiba.Eğer onlara ters giden bir durum olursa seni okuldan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.zamanla severek gittiğin yer eziyet haline dönüşüyor.Bu yaşlarda okul ortamının çok önemli olduğunu düşünüyorum.Umarım kardeşim en kısa zamanda okulla olan problemlerinden kurtulur ve yeni okulun da bu tarz sorunlar yaşamaz.

15 Ocak 2009 Perşembe

MUCİZE DEĞİL DE NE


Kafasına saplanmış 12,5 santim bıçakla hastaneye gelen adam şaşkınlık yarattı.
Çinli 38 yaşındaki Wen Wen adlı adam kafasına saplanmış 12.5 santim boyunda bıçakla hastaneye girince doktorlarda şaşırdı. Bıçak Wen'in sağ kulağının arka kısmından saplanarak ağzına doğru uzandı.
Doktorlar hastanın röntgenini çektikten sonra şaşkınlığını gizleyemedi. Hastanın böyle bir bıçak darbesiyle hastaneye kendi başına gelmesi bir mucize olarak değerlendirdi.
Doktor, "Hasta geldiğinde konuşabiliyor ve bilinci yerindeydi. Ama çok şanslı olduğunu da söylemek zorundayım. Eğer bıçak bir santim aşağı ya da yukarı doğru sapsaydı kesinlikle ölürdü." dedi.
Genç adamın 76 yaşındaki babası tarafından bıçaklandığı ortaya çıktı.

14 Ocak 2009 Çarşamba

İTİBAR VE KARAKTER


İtibarı, içinde yaşadığın ortam belirler
karakteri, inandığın doğrular...

İtibar, sandığın şeydir;
karakter olduğun şey...

İtibar fotoğraftır;
karakter ise yüz..

İtibar dışardan gelir;
karakter içerden..

İtibar, yeni bir topluluğa girdiğinde sahip olduğundur;
karakter giderken elinde olan..

İtibarın bir anda olur;
karakterin , ömür boyunca..

İtibarın bir saatte öğrenilir;
karakterin bir yılda açığa çıkmaz..

İtibar mantar gibi büyür;
karakter sonsuza kadar sürer

İtibar zengin veya fakir yapar;
karakterse mutlu ya da mutsuz..

İtibar insanların mezar tasına kazıdıklarıdır;
karakter meleklerin TANRI huzurunda senin için söyledikleri..


William Hersey Davis
Bu tatil bana hiç iyi gelmedi sanırım.oysa tatil olmadan önce ne güzel planlarım vardı ama hiç birini gerçekleştiremedim.Çok sıkılıyorum okul olsa daha iyiydi günde en az 3 film izliyorum
bütün vizyon filmlerini veya gelecek filmleri isteyene anlatabilirim=P bugün aldım bu kararı bende haftaya babamın yanında işe başlıyorum biraz daha evde vakit geçirmek istemiyorum.Sitede aşağı indiğimde de önüne gelen aa senin okulun yokmu diyor herkese laf anlatıyorum bide! neyse ben en iyisi haftaya başlıyım işe..

13 Ocak 2009 Salı

CHANGELİNG (SAHTEKAR)




Geçen hafta izlediğim bu filmi sizlerle paylaşmak istedim.Filmden gerçekten çok etkilendim gerçek bir hikaye oluşu sanırım beni daha da fazla etkiledi.Filmde bir annenin çocuğunu bulması için yaptıkları,polis teşkilatına karşı direnişi ve kendi gerçeğinden ne olursa olsun vazgeçmemesi anlatılıyor.Film 2 bucuk saate yakın sürüyor başlarda ağır giden filmin sonradan nasıl geçtiğini anlayamadım.Angelina jolie mükemmel bi performans sergilemiş.Sonu ne olucak diye merakla bekledim.Dram ,gerilim,polisiye hepsi bir arada.Türkiyede daha vizyona girmedi, sanırım 30 Ocakta giricek.Changelingin webistesine girip bakmanızı tavsiye ederim.Kaçırmayın derim!



Özet:

Kaçırılan oğlunun bulunmasıyla birlikte Christine Collins’in (Angelina Jolie) duaları kabul görmüştür. Ancak anneyle oğlunun yeniden buluşmasının karmaşası arasında Christine bu çocuğun kendi çocuğu olmadığını fark edecektir. Medyanın ve yozlaşmış polis teşkilatının kendisine destek olmaktan çok köstek olmasından bunalan Christine, aradığı cevaplara ulaşmak için kendi başına adımlar atmaya başlayınca hayatını sonsuza dek değiştirecek gerçekle yüz yüze gelecektir.Yer: Los Angeles, yıl: 1928. Bir cumartesi sabahı her zamanki gibi işine gitmeye hazırlanan Christine oğluna “hoşçakal” dedikten sonra evden çıkar. Akşam işten eve döndüğünde oğlu evde değildir. Çocuğu arama çalışmaları bir türlü sonuç vermez. Aylar sonra Christine’nin dokuz yaşındaki oğlu olduğunu iddia eden bir çocuk çıkagelir. Polislerle gazetecilerin telaşlı koşuşturmacası arasında duygu karmaşası yaşayan Christine, çıkagelen çocuğun bir gece kendisiyle birlikte evde kalmasına izin verir. Ancak kalbinin derinliklerinde bu çocuğun kendi oğlu Walter olmadığını bilmektedir.Konunun araştırılması için yetkilileri zorlar ancak bir sonuç alamaz. Bu durum karşısında çaresiz kalan Christine, aradığı desteği aktivist rahip Briegleb’de (John Malkovich) bulur. Rahip Briegleb oğlunu bulma mücadelesinde Christine’e yardımcı olacaktır.


(Buarada filmin websitesi çok güzel bence girip bakın.Özellikle 1928 te Losangeles times ta çıkan haberlere bakabilirsiniz.Benim çok ilgimi çekti okurken çok garip hissettim kendimi.Gerçek olması çok ilginç geldi.)









7 Ocak 2009 Çarşamba

EV ALMA KOMŞU AL=)

Yemekteyiz yarışmasına olan büyük ilgiden sonra şimdi de Komşu Komşu çıktı.Gerçekten çok ilginç insanlar barındıran bu yarışmayı geçen hafta şansa gördüm.Yarışmanın amacını anlayabilmem uzun sürdü çünkü izlediğimde sadece birbirinin arkasından konuşan dedikodu yapan kadınlar vardı.Yarışmanın amacı buymuş:
İstanbul'un orta direk semtlerinden birinde seçilecek bir mahallede, şirin ve birbirinden farklı ailelerin yaşadığı bir apartman bulunur.5 Farklı yarışmacı aile kendilerini komşularına sevdirmek için kıyasıya bir rekabete girişirler.Herkes birer jüri üyesi gibi görev yapacak ve her hafta aralarına “komşu” olarak alacakları aileyi testten geçirecek. Her hafta, yarışmacı bir aile “komşuluk testi”nden geçecek. Beş hafta sonunda apartman sakinlerinin “İşte budur” dediği aile, o apartmanda 2 yıl kira ödemeden oturma hakkı elde edecek.Yarışmayı izlememiş olanlar, “Çok kolay bir yarışma” diyebilir.Ama kazın ayağı hiç de öyle değil.“Meraklı Melahat”, “Ayaklı gazete çat kapı Sevda”, “Muhalefet Zeynep”, “Tonton Sevgi Teyze” gibi kadınlara “komşu” olabilmek, Avrupa’da bir ülkeye iltica etmekten, Kanada’ya göçmen olarak gitmekten ve Amerika’ya green card almaktan daha zor.Çünkü apartman sakinleri arasında öyle kadınlar var ki, “Kaynana Semra” bile onların yanında “melek gibi” kalır.“Kaynana Semra” o günleri dayak yemeden atlattı, ama bunlardan birinin sokakta dayak yemesine kimse şaşırmamalı.
Geçen hafta izlediğim de 2 çocuklu bir aile yarışıyordu.Bütün apartman sakinleri zavallı kadına önüne ne iş gelirse yaptırdılar.Önce yemek yaptı herkes için,o yetmedi bir ailenin kuaför dükkanına gidip ona yardım etti.Yarışmacının eline bir bez verdiler ve arka odanın yerlerini silmesini istediler kız çok şaşırdı ben mi silicem fln dedi ama sonuç olarak sildi.o da yetmedi müşterinin saçını yıkamasını sölediler.Bu kez kızcağız yukarıda çocuklarım bekliyor vaktim yok deyip gitti.ee tabi siz düşünün artık arkasından neler dediklerini.Gerçi sadece arkasından değil yüzüne de neler söylüyorlar.Yani yarışmacı bile olsa bu kadar üstüne gidilmez bi insanın.Neyse 1 hafta geçti ve gittiler.2.haftaki yarışmacılar çok ilginçti 5 günde internetten tanışıp evlenmişler:D ikisi de 22 yaşında daha.Bir de çıkmış oraya anlatıyorlar kaçtığımız gün evlendik ilk görüşte aşk bizimkisi vs diye.Tabi bizim örf ve adetlerimize uygun olmadığından apartman sakinleri tarafından bi hayli eleştirildiler.Üstelik yarışmacı çocuk apartmanda oturan kızlardan birine asıldı:D (oysa ilk görüşte aşktı onlarınki=P ) hemde eşi salonda otururken. gerçekten çok komikti kameralar önünde neler yapıyor şarkılar söylüyor kıza, dans ediyorlar falan.sonra eşi kavga çıkartınca inkar ediyor abarttığını söylüyor.Neyse 2.hafta çok büyük olaylar yaşandı apartmanda erkekler girdi devreye çocukla konuştular bize ters böyle şeyler falan diye.buarada kadınların dedikodu kazanı feci halde kaynıyor tabi=)
Ortalama her apartmanda karşımıza çıkabilecek bir profil bu... Ama işin içine yarışma ve kameralar girince, o insanların bile nasıl gaddarlaştığını, nasıl da acımasızlaştığını görmek insanın içini acıtıyor doğrusu... Bende bütün hafta cmn ve tk ödevi derken evde geçirdiğim zamanlarda bunlarla eğlendim=) gerçekten çok komiklerdi!!!!!!

YAŞAMA TERSİNDEN BAŞLAMAK


Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir.. Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel, Hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı ? Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, Herkes karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, Olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir İtibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi Hazır.arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor,
aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev.... Altmışlı yaslara kadar herkes garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda el pençe divan...vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade......aman ne güzel günler başlıyor... Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, isi bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun..." keyfe bakar misiniz ? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık.... Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar... Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile Temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yasıyorsunuz. Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.. Ve günün birinde müthiş bir Olayla hayatiniz bitiyor...